Kategori arşivi: Kitaplar, İK Blogları, Linkler

Ters Açı – Roger Martin

Ters Aci

Liderlik üzerine yaptığım okumaların sonuncusu Roger Martin’in Ters Açı The Opposable Mind isimli eseri. Roger Martin’in “Başarılı Liderlerin İlkesi” olarak tanıttığı yaklaşımın ne olduğunu merak ettiğim için kitabı hiç bekletmeden okuma listemin başına aldım.

Kitabın içeriği hakkında yazmaya başlamadan önce size bu eserin “yenilikçi-inovatif, entegre düşünebilen lider” profilini çok başarılı şekilde süreç bazlı detaylandırdığı söyleyebilirim.

Roger Martin, başarılı liderlerin ortak özelliğinin “bütünleyici düşünmek” olduğunu söylüyor. Bütünleyici düşünebilen insanlar kimdir diye soracak olursanız, onlar zihinlerinde birbirine zıt fikir veya düşüneceleri tutarak onların ahengini sağlayan ve işlevselleştiren insanlardır. Bu profildeki insanlar son derece karmaşık tablolardan veya problemlerden yepyeni bakış açıları ve çözümler üretebilenlerdir. Bu profildeki insanlar bir sorun olduğunda çözüme “ya o, ya da bu” diye yaklaşmazlar. Onlar alternatiflerin avantajlarını ortadan kaldırmaksızın, çözümü bütün avantajları birbirine entegre ederek, bütünleştirerek bulurlar.

Martin, bütünleyici düşünenlerin bu süreçte üç aracı kullandığını ileri sürüyor:

1. Yaratıcı muhakeme: Bir durumun, olayın, problemin ne olduğunu analiz etmekten çok, ne olabiri araştıran muhakeme şekli. Batı bilimi ve eğitim sistemi çözüme analitik düşünme dediğimiz tümden gelim -ne olmalı- mantığı ve tüme varım -deneysel gözlemden kurallar çıkartmak- mantığı ile ulaşmaya çalışır.

Tümdengelimci mantık, önceden varolan bir teori veya model gerektirir. Tümevarımcı mantık ise birbirini tekrarlayan gözlem ve deneylerden anlam ve sonuç çıkarmaya çalışır. Ama bir buluş ya da yenilikçilik analitik yaklaşım değil, “zihinde sıçrama” yaratacak bir mantık gerektirir. Bu “dışaçekimci” mantıktır. Yani yaratıcı muhakemeyi kullananlar henüz varolmayan modeller üzerine mantık yürütebilenlerdir.

2. Nedensel Model Oluşturma: Bir model üzerine düşünürken, belirgin olmayan ve çok yönlü neden-sonuç bağlantılarını göz önünde bulundurmamız gerekir. Bu neden-sonuç ilişkilerinden bir sonuç çıkarmaya gelince kişi neden-sonuç ilişkileri arasındaki bütün bağları aklında tutarken, diğer taraftanda çözümün parçaları üzerine teker teker düşünmek zorundadır.

Bütüncül düşünenler nedensel model oluştururken iki çeşit neden-sonuç ilişkisini incelerler. Maddi neden-sonuç ilişkisi (belirli bazı koşullar altında x, y’ye neden olur) ve teleolojik ilişki (y’nin nedeninin ne olduğu ya da y’nin olmasının neden istendiği sorulur). Maddi neden-sonuç ilişkisi ve teleolojik neden-sonuç ilişkisi, istenilen sonuca ulaşmak için olayları birbirine bağlar.

Bütüncül düşünenler, MIT’den Jay Forrester’ın geliştirdiği ve karmaşık sistemlerin hareketlerinin haritalarını çıkaran Sistem Dinamikleri teorisi ve araçlarını kullanırlar (bu bölümü ve örnekleri kitaptan okumalısınız)

3. Savunmaya Yönelik Sorgulama: Bütünleyici düşünenler, bu aracı karşık modelleri, özellikle de kendilerininkine zıt modelleri araştırırken kullanırlar. Bireyler kendi modellerinin doğrulunu şiddetle savunurken aslında zıt modellerin doğrularından, onları yaratıcı çözümlere ulaştıracak ipuçlarından mahrum kalırlar.

Savunmaya yönelik sorgulama aracını kullanlar zıt model sahiplerine şu soruları sorarlar: “Lütfen bana bu inanca nasıl ulaştığınızı söyler misiniz?”, “Bir örnek vererek bu noktayı netleştirir misiniz?, “Senin bu söylediğin benim ileri sürdüğümle nasıl örtüşür?”

.

Bütünleyici düşünmek, deneyimle gelen ustalık ve orjinalliğin gerektirir. Kişi, hayatında daha fazla deneyim kazanarak becerilerini geliştirmek, ustalaşmak için iyimser, spontanlıktan korkmayan, deneysel, esnek, açık tutumlar geliştirmelidir. Ustalık kazara elde edilmez. Ustalık bir deneyimin tekrarlanması değil, ancak ve ancak tutarlı bir deneyimin planlı bir şekilde tekrarlanması sayesinde kazanılır. Orijinallik, deney yapma isteğidir, risk alabilmektir. Yeni gelişen bir olaya spontane olarak müdahale edebilme yeteneği ve ilk başta planlanan veya niyet edilenden başka bir şey denemeye açık olmayı gerektirir.

Bütünleyici düşünenler, aşikar olanı en başta kabul etmezler. Mevcut modellerin o ana kadar bulunmuş en iyi modeller olduğunu düşünür, zıt modellerden hoşlanırlar. Onlar daha iyi bir modelin bulunmak üzere bir yerlerde beklemekte olduğuna inanmakla kalmaz, bu modelin karmaşanın içinden bata çıka ve sabırla kendilerini bulacağına inanırlar. Bütünleyici düşünebilenler en deneyimsiz hallerinde bile işleri yürütmek için mevcut modelleri kullanmak istemez, daha iyi modeller yaratmanın peşine düşerler.

Kitapta yer alan bütüncül düşünen lider örnekleri gerçekten çok etkileyici ve kitabın ana fikrini destekleyeci olduğunu da belirtmeliyim.

Yazımın son cümlesini de kitaptan alıntılayayım:

Düşünmeden kabul etmeyi reddettiğimizde, zıtların ahengini kurabilen zihni geliştirmek ve onu tam kapasite ile kullanmak için kendimize fırsat tanımış oluruz.” 

.

Kaynağım İnsan’ın en sıkı takipçilerinden sevgili Gökhan Yılmaz’ın Roger Martin’in Ters Açı kitabını incelediğim yazısıma katkısı çok büyük oldu. Roger Martin’in kitabı üzerine olan konuşmasına buradan ulaşabilirsiniz. En üstteki videoyu izleyin. Alt videolar tepedeki videonun başıklandırılmış bölümleridir.

Alışkanlıkların Gücü – Charles Duhigg

Günlük hayatımız binlerce fiziksel, duygusal, düşünsel alışkanlığın harmanlamasıdır. Sabah gözlerimizi yeni güne açtığımızda yatağımızdan kalkmak, dişlerimizi fırçalamak, giyinmek, hepsi aslında birer alışkanlıktır. Bu davranışları sergilerken üstüne hiç düşünmeyiz. Çünkü üzerine düşünerek yaptığımız davranışlar ile alışkanlıklarımız beynin ayrı bölgelerinde depolanır. Alışkanlıkları bir çırpıda gerçekleştirir, ardından otomatiğe bağladığımız bir sonraki alışkanlığımıza geçeriz. Bazı alışkanlıklarımız basit, bazıları ise karmaşıktır. Aslında her alışkanlığımız uygulamada harekete geçerken duygusal tetikleyiciler kullanır, sonunda bize nerokimyasal ödüller sunarlar. Dolayısıyla ister insan, ister şirketler alışkanlık dereceleri ne olursa olsun alışkanlık rutinlerini inceleyip, tanımlayıp üstüne uğraşırlarsa onları değiştirebilebilir. Bir alkolik alkolü, kumarbaz kumarı bırakabilir, okulu terk eden bir genç başarılı bir müdür olabilir, işlevsiz şirketler kendilerini dönüştürebilir. Yeter ki, değişmek için karar versinler ve uğraşsınlar.

Yukarıda çok kısa bir özetini okuduğunuz Charles Duhigg’in Alışkanlıkların Gücü kitabı gündemime danışmanlığını yaptığım İETT’nin her Perşembe sabahı düzenlenen Genel Koordinasyon Toplantısı’nda girdi. Tepe yöneticilerden biri diğer tepe yöneticilere bu kitabı armağan etmişti. İlgimi çekti ve içini biraz karıştırdım. Ardından okudum. Şimdi de Kaynağım İnsan’da sizlerle paylaşıyorum.

Alışkanlıkların Gücü kitabının beni en çok etkileyen tarafı yaşamım üzerindeki farkındalığımı arttırmış olmasıdır. İnsan kendi alışkanlık rutinlerini incelemeye aldığında aslında yıllardır yaptığı pek çok olumlu, olumsuz, yersiz davranışın tetikleyicilerini bulabiliyor. Onları değiştirmek, dönüştürmek için bilinçli çaba sarfetmeye başlıyor. Kitabın alışkanlıkları bütünüyle bilimsel olarak mercek altına alması, beyinde olayların nasıl yürüdüğünü anlatması hayatımızda aslında hiçbirşeyin şans eseri gerçekleşmediğini, herşeyin bir nedeni olduğunu size gösteriyor, kanıtlıyor.

Charles Duhigg’in alışkanlıkları analiz etmek için verdiği birey ve şirket örnekleri mükemmel. “Benim veya şirketimin alışkanlıklardan bir sıkıntısı yok” diyorsanız bile, sadece örnekleri okumak için bu kitabı alın derim. Kitabı okuduğunuzda konunun boyutları ve bir alışkanlığı değiştirmek veya yerleştirmenin şirketleri nerelere ulaştırabildiği sizi hayrete düşürecek.

Toplantılarda tırnak etlerini kopartarak kan revan içinde kalan, kitap okurken saç yolmaktan bir gün saçsız kalma tehlikesi yaşayan bana bu kitap ilaç gibi geldi. Herkese tavsiye ediyorum.

 

 

Endüstri, İş ve Örgüt Psikolojisi El Kitabı – Anderson, Öner, Sinangil, Viswesvaran

“… Endüstri, Örgüt ve İş Psikolojisi 21’inci yüzyılda küresel bir bilim ve profesyonel uygulama alanı haline gelmektedir. Bu iki cildi yayınlarken amacımız, endüstri ve örgüt psikolojisi konusunda küresel düzeyde tanınmış uzmanlarca yapılan son araştırmalara yer vermek ve uluslararası sınırları birleştiren/kapsayan tarzda uygulanabilecek bir çalışma ilkeleri psikolojisi geliştirmekti.

1. Cilt esas olarak örgütlerde çalışan bireylere odaklanmakta ve personel psikolojisiyle ilgili sorunları içermektedir.

2. Cilt ise esas olarak, gruba, gruplar arası ilişkilere ve örgütsel analiz düzeyine daha fazla vurgu yapan örgütsel psikoloji konularına yer vermektedir.”

.

Yukarıdaki cümleleri editörlüğünü Neil Anderson, Deniz S. Öneş, Handan Kepir Sinangil ve Chockalingam Viswesvaran’ın üstlendiği “Endüstri, İş ve Örgüt Psikolojisi El Kitabı” adlı iki ciltlik muhteşem kaynağım Önsöz’ünden aldım.

Üç yıllık uzun ve zahmetli bir çalışma sonunda bitirilen EİÖ Psikolojisi El Kitabı 14 ülkeden, 79 seçkin uzmanın çalışmalarını kapsıyor. İki cildin içeriğini size anahtar kelimeler üzerinden açıklayabilirim. Şundan emin olabilirsiniz ki, okuyacağınız her kelime hakkında en bilimsel içeriğe bu kitaptan ulaşabilirsiniz:

İşe alım, performans değerlendirme, geri bildirim, eğitim, kariyer, yetenek, ücretlendirme, liderlik, motivasyon,çeşitlilik, iş tatmini, takım çalışması, örgütsel gelişim, değişim, karar alma, örgüt kültürü, iletişim, örgüt teorisi, stratejik yönetim, stres, işyerinde adalet, fayda analizi, faaliyet teorisi, iş tasarımı, iş analizi

.

Bütün İK profesyonel ve danışmanlarının, İK eğitimi alanların, iş sahiplerinin, yöneticilerin kütüphanesinde yer alması gereken bu kitabı okuyabiliyor olmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Sırtımı yasladığım bilgi duvarının en güçlü tuğlalarından biri olduğunu gönül rahatlığı ile yazabilirim.

 

Liderin Takım Çantası – Cem Kozlu

25 Aralık 2012 tarihli yazımda Cem Kozlu’nun Coca Cola CEO’su Muhtar Kent ile yaptığı röportaja yer vermiştim. İki başarılı iş adamının da ürün, marka, müşteri, pazar, dünya, ekipleri, gelişim, başarı hakkında söyledikleri çok kıymetli, “rafine edilmiş” tecrübe ve bilginin yansımaları. Yazımı Cem Kozlu’nun “Liderin Takım Çantası” isimli kitabı hakkındaki yorumlarımı bir sonraki yazımda Kaynağım İnsan okuyucusu ile paylaşacağımı yazarak bitirmiştim.

Benim için bir kitabı içeriğinin zenginliğine paralel cazip kılan iki özellik var: rahat okuyabilmek ve akışkanlık.

Rahat okumak, işlenen konunun sistemli bir bütünlük içinde, anlaşılır bir dille inceleniyor olması demektir. Kitabın son kelimesini okuduğunuzda sanki bir yap-bozun son parçasını yerleştirmiş gibi “bitirmişlik” hissini vermesi gerekir.

Akışkanlık ise bölümler arası mantıksal bağlantının başarı ile kurulmasıdır. Kitaptan anlam çıkarmak için “başa dön”, “ileri git”, “dur bakayım o neredeydi?” diye boğuşmak zorunda kalmazsınız.

Cem Kozlu’nun Liderin Takım Çantası isimli kitabını yapılandırma şekli aslında onun organizasyona, işe, insana nasıl bir zihinsel tutum ile yaklaştığının bir yansıması: rahat ve akışkan

Kitap iki ana bölümden oluyor.

Cem Kozlu, birinci bölümde ağırlıklı kullandığı iş yürütüm araç/metotlarını, ikinci bölümde ise liderlik fonksiyonuna yaklaşımını sergiliyor. Her bir başlık altında kendi iş hayatından, uluslararası dev şirketlerde yaşananlardan, tarihe malolmuş önemli liderlerin hayatlarından çok çarpıcı örnekler veriyor, okumamız için kitaplar tavsiye ediyor.

Kitabı okumayı on beş gün önce bitirdim. O zamandan, şu ana kadar düşündüğümde aklımda kalanlar da herhalde “Cem Kozlu’nun Takım Çantasından Notlarım” şeklinde başlıklandırılabilir.

 

Cem Kozlu’nun Takım Çantasından Notlarım:

1. Kişinin iş yürütümünde bir Checklist’inin olması unutma riskini azaltıyor, süreçlerin daha kontrollü ve sağlıklı yürümesini sağlıyor. Cem Kozlu’nun babasının Amerika’ya gitmeden önce oğlu Cem’e yazdığı checklist bazı özel içerikler hariç herkese yazılmış kabul edilebilir.

2. Sürekli not tutmak, yanında not kağıtları ve kalem bulundurmak şart. Anlık algı, düşünce ve saptamaların kayıt altına alınması iyileşme, gelişme sürecinde çok faydalı. Unutkanlık büyük risk.

3. Lider takımıyla tartışır ama karar verme sorumluluğu her zaman ondadır.

4. Hatalardan en önemli öğrenme aracıdır.

5. Öneri sistemi, çalışanların analitik düşünme ve yalın ifadelendirme yetkinliklerini destekleyen şirketlerin kan damarları gibidir.

6. THY Teknik’in servis süresinin Luftansa ile yapılan benchmarking sonrasında 1 aydan, 1 haftaya düşürülmesi planlama için nefis bir örnek.

7. Asla sahadan kopmamak gerekir. Kağıt üstündeki veriler değerlidir ama sahada yaşanmakta olanı görebilmek, analiz edebilmek en değerlidir.

8. Vizyon ticareti yapan, ülkeye davet edilip çeşitli konuşmalar yapan ancak hiçbir öngörüleri gerçekleşmeyen “guru”lara dikkat.

9. Toplantıların hedefleri baştan belirlenmelidir. Fikir fırtınası olmadığı sürece toplantı süresi sınırlı olmalı, lider, toplantı sonunda toplantı süresince tartışılan konuları toparlamalı ve karara bağlamalıdır.

10. Execution üç süreçten oluşur: insan süreci, strateji süreci, operasyon süreci. Execution geniş kapsamlı, insiyatif kullanmak ise kişisel gelişen bir süreçtir.

11. Takip sistemin sağlıklı işlemesi için şarttır. Sistem işleyişleri tesadüflere veya hafızaya bırakılamayacak kadar önemlidir. Takip için not tutun, bir checklist oluşturun.

12. Lider, takımını kendisini ve birbirini tamamlayan en yetkin insanlardan oluşturmalıdır. Düşmanını bile dosta dönüştürebilmelidir.

13.Lidere beslenen güvenin altında şeffaflık, yetkinlik, tutku ve tevazzü yatar.

14. Kurum kültürünün oluşmasında hikayelerin ve ritüellerin büyük önemi vardır. Metaforlar ve onlarla bezenmiş hikayeler liderlerin en temel iletişim araçlarıdır.

15. Liderin, beyni kadar yüreği de derinliği olmalı. İnsanın yaptığı işe maddi ve nesnel olduğu kadar, anlam da yükleyebilmesi işinden manevi tatmin almasını sağlar.

16. Doğruyu bilmek önemlidir, doğruyu yapmak ise cesaret ister. Hayatta doğruyu yapmak yolunda destek verecek, yol gösterecek nitelikli, üstün arkadaşlar edinin ve onları hayatınızda tutun.

17. Churchill “Öngörü ve mükemmeliyet benim güçlerim arasında sayılmaz. Çok hata yaptım. Özelliğim, hatadan sonra pes etmemek, mücadeleye devam edip, toparlanmaktır

18. Coca Cola, dünyanın en uzun ömürlü şirketlerinden biri. Coca Cola şurubunun sırrı bir banka kasasında saklı. İş modellinin sırrı ise şirketi yönetenler ve çalışanlarında. Bu sır, şurubunkinin tersine, paylaşıldıkça çoğalıyor. Şurubun formülü değişmiyor, ama iş modeli sürekli gelişiyor. Kurumsal gelişim altında da kurumun destekleğini bireysel eğitim ve gelişim programları yatıyor. Dolayısıyla liderin en temel görevlerinden biri ilk önce kendisini, sonra takımını ve kurumunu yetiştirmek , geliştirmek, şu an için hiç kimsenin göremediği tehdit, tehlike ve fırsatlara hazırlamaktır.      

.

Aslında kitap boyunca altını çizdiğim her satırı, her örneği, hikayeyi aktarmaya kalksam “bunları okuyacağıma, gidip kitabı alırım” dersiniz. Dolayısıyla bence de hiç vakit kaybetmeyin ve Tanımsızlık Alışkanlığını fazlasıyla aşmış bir lider olarak Cem Kozlu’nun 10. basımı yapmış olan Liderin Takım Çantasını alın, fazla vakit geçirmeden okuyun. 🙂

 

Zeki Olduğunu Düşünüyor Musun? – John Farndon

Oxford ve Cambridge dünyanın en önde gelen iki üniversitesi. Kim okumak istemez ki onlarda?

Elbette herkes bu iki üniversitenin önüne geleni kapıdan içeri buyur etmediğini biliyor. Onların da kendi bünyelerinde sınavları ve mülakat etapları var.

Yazarımız John Farndon bir Cambridge mezunu. Kimbilir ona yıllar önce mülakatta hangi soruları yönelttiler? O kadarını bilemiyorum ama Farndon çok  güzel bir çalışma yaparak Oxford ve Cambridge’e giriş mülakat sorularını “Zeki Olduğunu Düşünüyor Musun?” isimli kitabında toplamış. Soruları toplamakla kalmamış hepsine teker teker kendi cevaplarını da vermiş.

Soruların niteliği hakkında kafanızda bir fikir oluşması için birkaç örnek vereyim:

Akıllı olduğunu düşünüyor musun? (Hukuk, Cambridge)

Herşeye gücü yeten bir tanrı varsa, kaldıramayacağı bir taşı yaratabilir mi? (Klasik Edebiyat, Oxford)

İnsan, böbreğini satmalı mı? (Tıp, Cambridge)

Tarih, bir sonraki savaşın önüne geçebilir mi? (Tarih, Cambridge)

Dürüstlük, nerede hukuka uyar? (Hukuk, Cambridge)

Hangi kitaplar senin için zararlıdır? (İngiliz Dili ve Edebiyatı, Cambridge)

Dünyayı bir uçtan öbür uca deldikten sonra, deliktan atlarsan ne olur? (Mühendislik, Cambridge)

Mutluluğun anlamı nedir? (Felsefe ve Modern Diller, Oxford)

Romeo fevri biri miydi? ( Modern Diller ve Ortaçağ Dilleri, Cambridge)

Beynin en çok neyini seversin? (Tıp, Cambridge)

Smith, sağır ve kör bildiği Jones’un uçuruma doğru yürüdüğünü görüyor, ama ondan hoşlanmadığı için uçurumdan aşağı yuvarlanmasına göz yumuyor. Bu cinayet sayılır mı? (Hukuk, Cabridge)

Çölde bir petrol kralıyım ve düz bir hatta yer alan dört farklı kente petrol dağıtmam gerekiyor. Her seferinde petrol depoma dönmek üzere dört kente de sırayla uğramak zorundayım. Olası en kısa yolu almak için depomu nereye yerleştirmeliyim? Yol sorunum yok, çünkü istediğim kadar yolu bedava açacak bir şeyh dostu var. (Matematik, Oxford)

Salyangozun bilinci olabilir mi? (Deneysel Psikoloji, Oxford)

Başkan Mao bugünkü Çin’i görseydi gurur duyar mıydı? (Doğu Araştırmaları, Cambridge)

Küresel devlet neden yok? (Felsefe, Siyaset ve İktisat, Oxford)

İri ve vahşi hayvanlar neden azdır? (Biyoloji Bilimleri, Oxford)

Dünyadaki insan sayısı çok mu fazla? (İnsan Bilimleri, Oxford)

Yukarıda okumuş olduğunuz sorulara Farndon’un verdiği yanıtları okuduğuzda biraz sıkılıyorsunuz. “Ben bu okullara giremezdim herhalde” kanısı oluşuyor maalesef kafanızda. Sonra da kendi kendinizi avutuyorsunuz: yazar bu soruları kesin masa başında kimbilir kaç kitap karıştırarak vermiştir. Öyle tıkır tıkır ağızdan dökülebilecek cevaplar değil çünkü okuduklarınız… acaba gerçekten değil mi? !

Farndon, sorulara cevap üretirken ilk başta sorunun içeriğini açıyor. Bu açma işlemini çeşitli bilim insanları, filozoflar, iktisatçıların görüşleri ve sözlerinden alıntılarla, formüller kullanarak yapıyor. Onlar sayesinde cevapları hem olumlu, hem olumsuz şekilde yapılandırıyor. En sonda da kendi görüşünü belirtiyor. Kısacası her bir soruda bilgi, görüş bombardıma ile karşılaşıyorsunuz. Ancak şurası kesin ki, hangi bilimle ilgilenirseniz ilgilenin önde gelen eski Yunan filozoflarına, iktisat ve toplum bilimcilerin görüşlerine hakim olmanız şart. Çünkü ister hukuk, ister biyoloji, ister tıp, ister edebiyat her branşın cevabında onlardan mutlaka alıntılar yapılıyor.

Aslında cevaplar için “doğru” veya “yanlış” diye bir ayrımı olmadığını siz de farketmişsinizdir. Adayın sorulara yaklaşımı, soruları nasıl kurcaladığı, bu kurcalama esnasında bilgisini nasıl masaya sürebildiği ve kendi görüşünü nasıl sergilediği önemli. Sözün özü, eğitimini almak istediğiniz dalda ne kadar dolusunuz ona bakılıyor.

Kitabı bitirdiğimde “Acaba Türkiye’de merkezi sınav kalksa ve her üniversite kendi sınav ve mülakatı etabını yapsa, bizde de böyle sorular sorulabilir miydi?” diye düşündüm. ODTÜ, Boğaziçi, İTÜ, Mülkiye’de bu seviyede olmasa bile güzel sorular üretebilirdi kanımca. Aslında öğrenci ve öğrenme kalitesinin artmasını sağlayacak bir etki bu. Düşünsenize bu tip sorular bizim gençlerimizin elinde dolaşıp, böyle sorulara hazırlanmaya başladıklarında gerçek okuma, araştırma, öğrenme, anlama, düşünme ve üretme süreci de başlayabilmiş olacak ülkemizde. Ayrıca biz bu sayede sadece Yunan ve batı bilimleri değil, doğu’nun zenginliğini de yine keşfedebileceğiz; İbni Sina’yı, Farabi’yi, Ali Kuşçu’yu, Ömer Hayyam’ı, Katip Çelebi’yi okuyup, inceleyebileceğiz. Belki o zaman toplum olarak gerçek kimliğimizi bulabileceğiz. Çünkü şu halimizle ne batının, ne de doğunun bilim ve düşün hayatına hakimiz, ezbercilikte ise en önde gideniz. Belki bu sayede fakülteler adaylarına tavsiye kitap listeleri yayınlayacak. Öğrenciler bu bilim, felsefe kitaplarını okuyarak sınav ve mülakatlara hazırlanacak. İyi olmaz mı?

Gelecek 100 Yıl – George Friedman

Bir yazının şansı ancak bu kadar kapalı olabilir. Yaklaşık iki haftadır George Friedman’ın Gelecek 100 Yıl isimli kitabını tanıtmak için masa başına oturuyorum. Birkaç cümle sonrası ya tüm yazdıklarımın silinmesine neden olan bir teknik terslik oluyor, ya cümle akışını bir türlü oluşturamadığım için pes ediyorum, ya da üçüncü bir kişi veya olay odağımı dağıtıyor. Ama bu sabah şeytanın bacağını kırmadan masadan kalmayacağım.

Sanırım kitaptan önce George Friedman’ın kim olduğunu yazmak kitabın içeriği hakkında aydınlatıcı olacaktır. George Friedman, yazıları pek çok büyük yayın organında yer alan, sık sık televizyonlarda yorumcu konumunda görüşlerini paylaşan, pek çok zirve, panel, toplantıya konuşmacı olarak katılan ve Strafor isimli global stratejiler organizasyonunun kurucusu ABD’li bir uluslararası ilişkiler/politika stratejisti. George Friedman’nın Gelecek 100 Yıl isimli 2007’de yayınladığı kitabı ise onun en çok bilinen ve önemli eseri.

Gelecek 100 Yıl, bir uluslararası stratejiler, öngörüler, hatta hayaller kitabı. Böyle bir kitabı Kaynağım İnsan’da neden tanıtıyorsun? diye haklı bir soru gelebilir. Cevabım şu olur: Makro boyutta insan hayatını etkileyebilecek her konu Kaynağım İnsan’ın, yani benim ilgi alanıma giriyor. Bütün İK’cıların da girmeli. Üstelik kitap içeriğinde önümüzdeki günlerde işgücü talebine yönelik yaşanılacak değişimler, gelişimler de sıklıkla ele alınıyor.

Benim kitapta en beğendiğim bölümler Japonya, Rusya, Çin, Polonya, Meksika, Türkiye, Avrupa,  Asya ve Amerika kıtalarının geçmiş ve günümüzdeki durumlarının çok boyutlu incelemeleri oldu. Çünkü incelemelerde ülkelerin tarihi, demografik, askeri, coğrafi, ekonomik bilgileri uluslararası ilişkiler gözüyle sentezlenmişti. George Friedman’ın ekibiyle Strafor’da yaptığı analizlerin bir derlemesini okumak çok bilgilendiriciydi.

Friedman’ın uzay savaşlarına yönelik kaleme aldığı senaryosu/hayalleri de bayağı ilginç. Açıkçası bana Ronald Reagan’ın 1983’de henüz Rusya ile soguk savaş devam ederken gündeme aldığı “Yıldız Savaşları” projesini hatırlattı. Tek fark burada karşıt güç Rusya değil, Japonya. 2050’de aya yerleştirdiği gizli füzelerle ABD’yi Şükran Günü’nde vuran bir Japonya’dan bahsediyor Friedman. Sonrasında başlayan 3. Dünya Savaşı’nda Türkiye-Japonya ittifakı ile Polonya ve ABD savaşıyor. Savaşın ilerleyen zamanlarında Almanya ve Fransa Türkiye yanında yer alırken, şaşırtıcı olmayacak şekilde Birleşik Krallık ABD’nin jokeri olarak savaşa dahil oluyor.

3. Dünya Savaşı’nın sonucunun ne olduğunu merak ediyorsanız kitabı okuyun. Ne yalan söyleyeyim, son 50 sayfada ben sıklıkla “pes, yok artık” diyerek yazara söylendim ama yine de böylesi hayal senaryolar okumak insanda farklı pencereler açılmasına neden oluyor. Bu kitap sonrasında bazılarında Büyük Ortadoğu Projesi penceresinin açılmış veya pekişmiş olabileceğini düşünmek de hata olmaz. Ben pek geç okumakla beraber (kendime sitem), kitabın 2007’de ABD’de ilk yayınlandığında hem olumlu, hem de olumsuz büyük yankılar yarattığını biliyorum. Suriye krizini yaşadığımız şu günlerde 2007’de yazılmış bir kitapta “Suriye ve Irak her zaman karışık kalacak” öngörüsünü okumak beni çok şaşırttı. 2007’de Türkiye ve Suriye liderleri abi, kardeş ilişkileri içindeydi, hiçbir karışıklık yoktu. Geldiğimiz noktada kitaptaki öngörü ‘nasıl olduysa’ gerçekleşmiş görünüyor.

Gelelim kitaptaki işgücü piyasasına yönelik saptama ve öngörülere. Batılı gelişmiş ülkelerdeki nüfusun giderek yaşlanması özellikle ABD’nin nitelikli işgücünü ülkesine çekmek için daha köklü stratejiler geliştimesine neden olacak diyor Friedman. İşe devlet el atacak. Özellikle nitelikli sağlık, enerji ve bilişim teknolojileri profesyonellerini ABD’ye getirmek için devlet garantör olacak. Nitelikli işgücüne iş, gelir, yan haklar garantisi verilecek. Hayat standartlarını yükseltmek için dünyanın dört yanından ülkeye gelen yabancılar ABD’nin kültürünün de değişiminde büyük etken olacak. Japonya işgücü ve kaynağa olan ihtiyacını karşılamak için Çin’e yönelecek.

50-60 milyon insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya Savaşı’ndan sonra 3. Dünya Savaşı’nda bu sayı sadece 50.000 olacak. Bunun nedeni ileri teknoloji ile üretilen silahlar. Nokta atışı yapabilen bu silahlar kitlesel ölümlerin yaşanmamasını sağlayacak. Kara savaşlarında ise robotlar kullanılacak. Robotların varlığı ordulardaki insan gücünün azalmasına neden olacak. Mevcut kadrolar teknolojiyi idare eden askerlerden oluşacak. Robotları piller çalıştıracak ve savaşın gidişatı değiştiren de ABD’nin uzaydan güneş enerjisini dünyaya yönlendirerek geliştirdiği pil teknolojisi olacak. Türkiye’nin savaşın gidişini etkileyen en büyük eksikliği ise ordusunun uzay teknolojilerinde yeterince ilerlemiş olmaması. Bilemiyorum kitabın bu öngörüsünden ne gibi dersler çıkarmamız lazım. 🙂

Daha fazla uzatmak istemiyorum. George Friedman’nın Gelecek 100 Yıl kitabını okumanız çoğunluk yerde sizi bilgilendirecek, kimi yerde de heyecanlandıracak hatta sinirlendirecek. Ben şimdi Hollywood’un kitaptaki 3. Dünya Savaşı senaryosunu ne zaman filme aktaracağını merakla bekliyorum, gelmiş geşmiş en büyük prodüksiyon olacağı kesin 😀

 

 

 

Türk Kültüründe Yönetmek – Acar Baltaş

Acar Baltaş’ın Türk Kültüründe Yönetmek isimli kitabını büyük beklenti ile okumaya başladım. Ne bekliyordum?

Birincisi, yönetim bilimlerini geliştirmekte olan batı dünyasının oluşturduğu stratejileri, yazdığı eserleri, yaptığı araştırmaları okumakta, incelemekte olan bizler öğrendiğimizi, anladığımızı düşündüğümüzü ne kadar uygulamaya dökebiliyorduk?

İkincisi, batılının doğrularını bir tarafa bırakırsak bizim kültürümüzün doğruları ne idi? Türk kültüründeki işgücü nasıl yönetilmek istiyordu, Türk kültüründeki yönetici beklentiyi ne kadar karşılayabiliyordu? İşgücünü geliştirmek onun beklentisinin ötesini ona sunmak değil miydi? Türk yöneticisi kendisini beklentileri aşmak için nasıl geliştirmeliydi?

Son olarak, batı kültürünün yönetim yaklaşımları ile Türk kültürünün yönetsel yetkinlikleri nasıl sentezlenmeliydi?

Peki, kitap beklentilerime cevap verdi mi?

Evet.

Sakın yanlış anlamayın, kitap size süper lider olmak için gerekli sihirli formülü sunmuyor. Ama eğer kitapta sunulan liderliğe ait global ve yerel araştırma sonuçlarını iyi inceler, Acar Baltaş’ın liderlik ve yönetmek üzerine yaptığı çıkarımları anlayarak okur ve nihayetinde kişiliğiniz üzerine bireysel farkındalık düzeyinizi güvenilir kaynaklardan geri bildirim alarak arttırabilirseniz, size özel formülünüzü kendiniz de geliştirebilirsiniz. Başarılı liderlerin %100 kendilerine has kişilik özellikleri, tavır, tutum ve yaklaşımları olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla bu kitap da ilgilisini bir kalıba sokmak için değil, farkındalık düzeyini arttırmak için yazılmış.

Acar Baltaş’ın “Türk Kültüründe Yönetmek” kitabı üç ana bölümden oluşuyor:

1. Türk Kültüründe Lider Kimdir?

2. Potansiyel Nasıl Performansa Dönüşür?

3. Birlikten Nasıl Kuvvet Doğar?

Her bölümün birbirinden önemli, öğretici alt başlıkları var. Kitap içinde bazısı yurtdışı kaynaklı, bazısı Acar Baltaş’ın uzun yıllardır yürüttüğü danışmanlık ve eğitim süreçlerinde yaptığı araştırma sonuçlarını bulabilirsiniz. Sayılarla desteklenen bilgi her zaman çok daha ikna edici oluyor.

“Türk Kültüründe Yönetmek” benim başucu kitaplarım arasına girdi. Bilemiyorum sizin için ne ifade edecek?

İnsan Kaynakları Yönetiminde Ölçme Ve Değerlendirme – Doç. Dr. Lale Tüzüner

Bu kitap bütün İK’cılar için bir tercih değil, bir zorunluluk !

Çok iddialı bir cümle yazmış olabilirim ama altı boş değil bilesiniz.

Artık hepimizin çok iyi bildiği gibi stratejik insan kaynakları yönetimine geçmenin en önemli koşullarından birisi organizasyonumuz için yarattığımız faydayı sayılarla ifade edebilmek, kilit İK fonksiyonlarımızın parasal karşılıklarını bulabilmek. Kısaca İK metrikleri dediğimiz söz konusu ölçme ve değerlendirme süreçlerini ülkemizde ne derece etkin ve etkili kullanabildiğimiz ise henüz benim için büyük bir soru işareti.

Eğer İK metrikleri konusunda bilgi açığınız olduğunu düşünüyorsanız, yarın bir kitapçıya gidip Doç. Dr. Lale Tüzüner’in İnsan Kaynakları Yönetiminde Ölçme ve Değerlendime adlı kitabını istemelisiniz. Kitabın içeriği kafanızdaki olası bütün soruları cevaplayacak ve dahasını da masanızın üstüne sürecek zenginlikte.

Kitabın birinci bölümü, personel yönetiminden insan kaynakları yönetimine geçiş sürecini hikayelemekten ziyade teknik bakımdan inceleyerek okuyucusuna sunuyor.

İkinci bölümde, insan kaynakları yönetimi fonksiyonlarının ölçme ve değerlendirmesi üzerine temel kavramlar ile geleneksel ve modern yaklaşımlar paylaşılıyor. Bu bölümdeki geleneksel veya modern İK yaklaşımlarını daha iyi anlamak istiyorsanız kitabı bitirdikten sonra her birini farklı kaynaklardan da incelemeniz ve detaylandırmanız faydalı olacaktır kanımca.

Üçüncü bölümden ise kilit insan kaynakları fonksiyonlarının (seçme yerleştirme, işgücü devri, devamsızlık, eğitim-gelişme, performans yönetimi, ücret yönetimi, iş sağlığı ve güvenliği) nasıl ölçülebileceğine dair kapsamlı açıklama ve formüllere ulaşabiliyorsunuz.

Böyle aydınlatıcı bir kitabı İK dünyasına kattığı için Doç Dr. Lale Tüzüner’e çok teşekkür ediyorum. Eminim kısa sürede bu kitap bütün İK’cıların kütüphanelerinde en kolay erişilir bölümdeki yerini alacak. 🙂

 

 

 adresinden vereceğiniz tüm siparişler kargo ücretsiz olarak gönderilmektedir.Kaliteli  sipariş etmek istiyorsanız ziyaret ediniz.

Türkiye’de kaliteli mersin escort hizmeti veren elit mersinelitescort.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Kaliteli uçak bileti fiyatlarının yer aldığı ve Türkiye’nin bir numaralı hava yolu acenta sitesi ucakbiletiall.com.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.

Kötü Liderlik – Barbara Kellerman

Liderlik üzerine kitap okumayı seviyorum. ‘İyi lider’ olarak tanımlanan, yaşayan veya tarihe malolmuş insanların hayatlarını, yaptıklarını, nasıl yaptıklarını, neler yaşadıklarını, yaptıklarının sonuçlarını okumak bana hem heyecan, hem de ilham veriyor. Ama hayat her zaman toz pembe değil. Bu nedenle Barbara Kellarman’ın ‘Kötü Liderlik’ isimli eserini kitapçının rafında görünce iyilerden olduğu kadar kötü liderlerden de öğrenilecek çok şey olduğunu düşündüm. Nitekim kitabı çok hızlı ve bir o kadar da merakla okudum.

Barbara Kellerman kitabının başında insanların lider ve liderliğe neden ihtiyacı olduğunu gayet basit ve net bir şekilde tanımlıyor. Lider konumundaki kişilerin insanların bu çok temel sayabileceğimiz ihtiyacını karşılarken ‘kötü’ sıfatı ile taçlandırılmasının o kadar da kolay olmadığını söylüyor. Kötü nedir? diye soruyor Kellerman ve okuyucuya kendi kötü çeşitlendirmesini 7 başlıkta sunuyor:

1. Yetersiz liderler,
2. Bağnaz liderler,
3. Taşkın liderler,
4. Duygusuz liderler,
5. Ahlaksız liderler,
6. Umursamaz liderler,
7. Şeytani liderler.

Barbara Kellerman her başlığın altını bazısı yerel (Amerikan), bazısı uluslararası çapta tanınan liderlerle dolduruyor. Örneğin yetersiz lider olarak Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin yirmi yıl başkanlığını yapan Juan Antonio Samaranch’ı, bağnaz lider olarak Rusya devlet baskani Vladimir Putin’i, taşkın lider olarak Washington D.C.’nin dört defa belediye başkanlığını yapmış ağır kokain bağımlısı Jesse Jackson’ı, umursamaz lider olarak Ruanda’da 1,5 milyon Tutsi’nin Hutu’lar tarafından korkunç şekilde katledilmesine seyirci kalmayı tercih eden Bill Clinton’ı, şeytani lider olarak Bosna’da on binlerce müslüman Bosnalı’yı vahşice öldürten, on binlercesine işkence yaptıran, sistematik şekilde tecavüz ettiren Radovan Karadziç’i ve Kamboçya halkının üçte birini yokeden (1,5 milyon insan) Pol Pot’u okuyucunun dikkatine sunuyor.

Liderler taşıdıkları üstün nitelikler nedeniyle diğerlerini peşinden sürükleyebilen insanlardır. Eğer lider kötü ise söz konusu kötülüğün üst sınırlarının neler yapabileceğini bu kitapta okuyabilirsiniz. Okuduklarınızın hiçbiri hoşunuza gitmeyecek belki ama eminim bu kitabı okuduktan sonra benzer profiller ile karşılaştığınızda anında beyninizde alarm zilleri çalmaya başlayacak.

Diğer taraftan kitap okuyucuya şunu da soruyor: Tamam lider kötü. Ya onu yıllarca bütün kötülüğünü bilip azimle takip eden yandaşları? Kötülüğü bilip müdahale etmeyerek seyirci kalmayı tercih edenler… onları ne yapacağız? Biz bu noktada şu an nerede duruyoruz veya duracağız?

Kötülüğün ne olduğuna dair farkındalığınızı her açıdan arttırmak için tavsiyem bu kitabı okuyun.

 

Talent Management Handbook – Berger & Berger

The Talent Management Handbook, Lance A. Berger ve Dorothy R. Berger‘in yetenek yönetimi üzerine yazılmış yazıları derleyerek oluşturdukları çok başarılı bir kitap. Kitabın ismindeki ‘Handbook- El Kitabı’ kelimesine sakın aldanmayın, çünkü yaklaşık 600 sayfa boyunca çeşitli akademisyen, danışman ve profesyonellerin kalemlerinden yetenek yönetimine dair hassas konuları, örnekleri, metodolojileri, uyarıları okuyabiliyorsunuz.

Kitap altı ana bölümden oluşuyor. Size sadece bölümlerin isimlerinin çevirilerini yapsam dahi eserin içerikğinin zenginliği anlayabilirsiniz:

1. Organizasyonun Mükemmelliği İçin Yetenek Yönetimi Programı Yaratmak

* Yetkinlik Değerlendirmesi
* Performans Ölçümlemek
* Yedekleme ve Kariyer Yönetimi

2. Yetenek Yönetimi Proseslerinin Devamını Sağlayan Koçluk, Eğitim ve Gelişim Takiplerini Formule Etmek

3. Ücretlendirme ve Yan Hakları Yetenek Yönetimi Programlarının Parçası Haline Getirmek

4. Mükemmellik Kültürünü Sürdürmek İçin Yetenek Yönetimini Kullanmak

* Kurum Kültürü İçin Yetenek Yönetimi Tekniklerini Kullanmak
* Rekabet Avantajı Yaratacak Kültürleri hedeflemek
* Çeşitliliği Rekabet Avantajı Haline Getirmek

5. Yetenek Analiz ve Planlama Tekniklerini Yetenek Yönetimi Programını Güçlendirmek İçin Kullanmak

6. Organizasyonunuzun Yetenek Yönetimini Şekillendirecek Yenilikçi Düşünce

The Talent Management Handbook için en büyük dileğim ülkemizdeki bir yayın kuruluşunun onu Türkçe’ye çevirip piyasaya sürmesi. Özellikle kitaba ulaşamayan veya İngilizcesi yetersiz İK profesyonelleri için büyük bir mesleki katkı niteliğinde olur böyle bir kitap yayını.

Bir diğer dileğim de bu çalışmanın ülkemizdeki akademisyenler, danışmanlar ve İK profesyonellere ilham vermesi. Bizim İK kültürümü ve uygulamalarımızı yansıtan, yetenek yönetimine farklı perspektiflerden bakan işin İK uzmanları, danışmanlar, akademisyenler  neden böyle bir derlemede yer almak istemesin ki?