Etiket arşivi: Cam Piramit Sabancı Fuar ve Kongre Merkezi

Özlem Ceylan

“Mimarlık mekanı düşüncede yaratmaktır”

Louıs Kahn

* Neden mimar oldum ?

Aslında her şey çok okunan bir evde gözümü açmamla başladı ve bu ortamda 5. yaşıma kitap okuyarak girmem de kaçınılmaz bir sonuçtu. Öğrenim hayatım boyunca üç şey vardı yanımda; okumak, “neden” sorusuna cevap aramak ve müzik aşkı. Liseye kadar derecelerle dolu başarılı eğitim hayatım, ironik bir şekilde ayağıma takıldı ve müzisyen olma hayalime engel oldu. Neden mimar olduğum kadar net bildiğim bir şey varsa; o da mimar olmasaydım müzisyen olacağımdı.

En çok da yaratıcılığı desteklediği ve insanı özgür kıldığına inandığım için mimar olmaya karar vermiştim.

İ.T.Ü Mimarlık Fakültesini seçmemin en önemli üç nedeni;

*Mimarlığın yaratıcı bir meslek olması,

*İstanbul’un aşık olduğum şehir olması,

*İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Mimarlık eğitimini en iyi veren okul olduğuna olan inancımdı.

Taşkışla’nın en iyi mimarlık hocalarını barındırmakla kalmadığını, binanın havasını solumanın bile ayrı bir kültür olduğunu ise daha sonra fark edecektim. Mimarlık eğitiminin insanın gecesini gündüzüne kattığını da 🙂

* Mimar ne yapar, ben ne yaptım ?

Mimar, insanlara ihtiyaç duyduğu mekanları tasarlar, yaratır. Bu mekan bir okul, ev ya da banyo olabilir. Bana göre önemli olan insanın konforuna ve ihtiyaçlarına cevap veren, sağlam, fonksiyonel, güzel yapılar tasarlamak. Mimar yaptığı binanın sokağa düşen gölgesini bile kurgulamak durumundadır. Çünkü attığı her çizgi direkt olarak insanı etkiler. Ancak mimarın işi sadece proje-tasarımla sınırlı değildir. Tasarlanan her binanın bir de uygulama aşaması var. Uygulama yapılırken çözülmesi, değişmesi, olgunlaşması gereken birçok detay çıkar.

Tasarımı seçen mimar, zamanının çoğunu ofiste geçirir ancak üretim alanındakiler şantiye, fabrika ve atölyelerde çalışır.

İşte tam da “bir ofiste kapalı kalma” fikri bana çok uzak olduğundan, işin uygulama kısmı her zaman daha cazip geldi. Ben de kariyerimi bu çizgide planladım. Benim için iki hedef vardı; şantiyede çalışmak ve restorasyon yapmak.

Türkiye’nin ilk modern otobüs terminali sayabileceğimiz,  Antalya Otobüs Terminali Şantiyesi benim ilk işim ve ikinci okulum oldu. Şantiye yolculuğum Cam Piramit Sabancı Fuar ve Kongre Merkezi ve Dönerciler Çarşısı projeleri ile devam etti. Sonrasında iki tane de otel inşaatında bulundum. Bu süreç; her mimarın en azından öğrenciliği sırasında bir süre şantiyelerde bulunması gerekliliğine ve mimarlık eğitiminin Kuramsal dersler – kurslar; Atölyeler ve Pratik ağırlıklı şantiye eğitimini içermesi gerektiğine inanmamı sağladı.
Şantiyeler devam ederken, şirketimizin mimari ofisine de destek verdim ve ödül alan bir kaç projede yardımcı mimarlık yaptım. Daha sonra kafamdaki ikinci hedefe doğru yola çıktım; ”Restorasyon”

Kültür Bakanlığı bünyesinde, 4 yıl boyunca Antalya’nın neredeyse tüm tarihi eser ve ören yerlerinin onarımında çalıştım. Myra Antik Tiyatrosu, St. Nikola Kilisesi, Selinus Kalesi, Alanya Kalesi, Alanya Kızılkule, Alanya Müzesi, Antalya Müzesi, Burdur Müzesi, Olimpos ve Phaselis Ören yerleri gibi pek çok yapının projelendirilmesi, inşaatı, koruma ve onarımında;(röleve ,restitüsyon, renovasyon ve restorasyon) birebir görev aldım. Antalya Müzesi’nde çok sevdiğim bir ekiple  “Antalya Kültür Envanteri”nin üç ciltlik kısmını hazırladık. Restorasyon beni mesleki açıdan en çok heyecanlandıran; doyuran ve içinde yer almaktan en çok mutlu olduğum alandır. Gittiğim, çalıştığım, duvarlarına dokunduğum mekanların binlerce yıldır nelere şahit olduklarını düşünürüm. Side Antik Tiyatro’da seyirci koltuğunda oturup sahnelenen gösteriyi hayal ederim. Eski bir Akseki evinde, dolap kapaklarını çizerken, içindeki çarşafların kokusu gelir burnuma. Ruhumu bu kadar doyurduğu için, en kısa zamanda eski eser onarımına geri dönmek niyetindeyim.

Otuzlu yaşlara girmek üzere ve “neredeyim”, “daha iyi ne yapabilirim” sancıları çekmeye başlamıştım. Tam o sırada gelen çok iyi bir teklifle; özel sektöre hızlı bir geri dönüş yaptım. Seramik sektörüne girdim ve showroom tasarımı yapmaya başladım. Hem seramiğin tüm teknik detaylarını öğrenmek, hem yeni yeni showroomlar yaratmak zorlu ama bir o kadar da zevkli bir süreçti. Antalya’da yaptığım bir mağaza, sektörün en büyüğü olan firmamda, Tükiye’nin en iyi showroomlarından biri oldu. Bu da benim için yeni bir doyum noktası idi. Başka  şeyler daha yapmalı diyerek; bir süre de satış departmanına teknik satış desteği verdim. Mimarlık hayatımda yapmaktan haz almadığım tek şey satışın içinde bulunmaktı ve buna da bir süre önce son verip, en iyi yaptığım işlerden birisi olan bayi showroom tasarımına geri döndüm. Yakın zaman hedefimse, şimdiki firmamda da “en iyi showroom” listesine girecek bir mağaza tasarlayıp, hayata geçirmek ve bu sektörde jübilemi yapmak.

Piyasanın içinde bu hızla koştururken, gündemden ve gelişmelerden de geri kalmamak için her ay aldığım mimarlık dergileri dışında, takip ettiğim yüzlerce mimari ve tasarım blogu var. Her gün yüzlerce haber ve güncellemeye göz atmadan uyumamaya çalışıyorum. Bunun yanında; reklam, pazarlama ve marka iletişimine olan ilgimi, bu sene takipçilik düzeyinden çıkarıp, eğitimle güçlendirmek adına, 15 yıl aradan sonra tekrar öğrenci oldum. “Açıköğretim Fakültesi Marka İletişimi Programı”na devam etmeye başladım.

Ayrıca benim de üç senedir sürekli güncellemeye çalıştığım biri “mimari”, biri de “tasarım, animasyon, müzik ve günlük yaşam” içerikli iki blogum var. Hem bilgisayar ve internet teknolojilerini daha yakın takip etmeme yardımcı olup, yeni ufuklar açan, hem bloglarımın fikir babası olan, hem de üç yıldır yanıbaşımda duran Volkan’ın da, en büyük şansım olduğunu belirtmek istedim.

Sıradaki ?

Meslek hayatımın ilk gününden beri büyük bir firmada çalışmak, sahaya çıkmak, üretimin içinde olmak fikrinde idim. Beni yerimde saydıran, mutsuz eden projelerin içinde olmayı elimden geldiğince reddettim. Yaptığım iş ne olursa olsun “mümkün olanın en iyisini” yapmaya önem verdim. Beni tatmin etmeyen bir işte, başkalarının ne dediğini önemsemeden, önce kendi kendimi eleştirdim. Gelecek planıma gelince…İçinde bulunduğum sektörde, şu an çok yaklaşmış olduğum halde yönetici, müdür olmak gibi bir hedefim yok. Kariyer planımdaki son nokta, Kaş’ta ya da İstanbul’da; olabilirse projesini, onarımını da benim yaptığım bir ofis- atölye açıp, ağırlıklı olarak restorasyon projeleri yapmak ve çoğunluğunu arkadaşlarımın oluşturduğu bir tasarım-sanat evi kurmak. Bu arada, aynı atölyede çocuklar için de eğlenceli workshoplar düzenleyip, onları ufacıkken mimari ve sanatın içine alabilmek.

* Ben olsaydım

Mimarlık eğitiminin çok zorlu bir süreç olduğunu unutmazdım. Bu süreci okuyarak, film izleyerek, müzik dinleyerek, yeni kültürlerle tanışarak, ufkumu olabildiğince açarak desteklerdim. Bakmasını bilmeyi ve bakılanı görmeyi öğrenirdim. Gidebildiğim kadar çok yere gider, Mardin ya da Barcelona, her neredeysem oranın en meşhur yemeğini tadar, kent müzesini ziyaret ederdim.

Ne kadar çok şey biriktirirsem o kadar üretici olacağıma inanır buna göre yaşardım.

Mimar olmanın en güzel yanı da, size çok alternatifli bir çalışma yelpazesi sunmasıdır. Bu yelpazenin neresinde olursanız olun, yaptığınızın en iyisini yapmanız ve ayrıcalığınızı en çok da entelektüel birikiminizle yaratmanız dileğiyle.

Özlem CEYLAN

Mimar

http://www.ozlemceylan.com/

http://ozlemceylan.blogspot.com/