Trendeki Ben Ve Sen

Otomobil kullanmayı hiç sevmedim, sevemedim. Hatta “Çağın olmazsa olmazı, zor durumlarda ne yaparsın?” diyenlere sadece omuz silktim. Kısacası direksiyonun fiziki anlamda elimde olmadığı bir hayatı bilinçli olarak seçtim.

Geçenlerde bir arkadaşıma anlatıyordum yine dört tekerlek ile hiç başlamayan maceramı. Bana baktı ve “sen insanları çok seviyorsun” dedi. “Onlara yakın olmak hoşuna gidiyor. Farklı beyinler, farklı kültürler, farklı yaşamlar. Toplu taşıt araçlarını bu yüzden seviyorsun… bence”. Şaşırdım. İlk defa bir arkadaşım basit bir seçimden yola çıkarak benim hakkımda bu derece doğru bir tespit yapmıştı.

Evet, insanları, onların çeşitliliğini çok seviyorum. Her birinde bir dokumu, bir duygumu, bir algımı buluyorum. Onlara yakınken daha iyi düşünüyorum, daha iyi hissediyorum, daha iyi yaşıyorum. Onlara ihtiyacım olduğunu bilmek, bu farkındalık, beni onlardan kopartabilecek hiçbir girdiyi hayatıma kabul etmemek gibi bir sonuca götürüyor. Otomobil kullanmak da işte bu girdilerden biri. İstanbul trafiğinde bir kutu içinde, tek başınıza geçirdiğiniz egzoz dolu tüketici saatler … bu bana göre değil.

Peki, hiç insanların birbirine neden ihtiyaç duyduğunu düşündünüz mü? Ben düşündüm. İnsanın diğer insanlara duyduğu ihtiyacın gerisinde aslen bilgisizliği, yani bilgisizliğim var. Bilgisizlik nedeniyle bizler sıkıntılar, çaresizlikler, acılar, kaygılar içinde yaşarız. İnsana, bilime, yaşama, doğaya dair bilgilerden bahsediyorum. Sınırsız ve sonsuz bilgiden. Bu sonsuzluğun ve sınırsızlığın kudreti o kadar büyüktür ki, bizi birbirimize mecbur kılar, birbirimize kenetler.

Kanımca tarihinin en başından beri yaşamış milyarlarca insanın en ortak meşguliyeti bilgi üretmektir. İnsan bilgiyi üretir, bilgi değişimi yaratır. Değişim, bilginin artışı ile hızlanır ve biz insanlar birbirimize daha mecbur hale geliriz. Ben bu diyalektiği bindiğim trende, otobüste, vapurda, dolmuşta her gün düşünüyorum, her gün kutluyorum. Kalabalıklara sevgi ve şükran ile bakıyorum.

Ya siz, siz en son ne zaman yanınızda oturan hiç tanımadığınız kadına, adama veya çocuğa içinizden “İyi ki varsın, seninleyken daha güçlüyüm” dediniz? Demediyseniz, hiçbir zaman geç değil, dayanışmanın gücünü hissetmek bir düşünmek payı ötede.

Bu yazım Martı Dergisi Nisan sayısında yayınlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir